Hafızanız hem geçmişe hem de geleceğe uzanabilen bir zaman yolcusudur. Dolayısıyla Hatırlayan Ben sadece geçmişe dair anlatılan tutarlı bir öykünün değil aynı zamanda bu öykünün geleceğe uzanan kısmının da yazarıdır.

01.11.2019 – 14:17

Geçen ayki yazıda Kahneman’ın yaklaşımından hareketle Hatırlayan Ben ve Andaki Ben’in mutluluklarının farklarından bahsetmiştik. Bu bizim için niçin önemli? İki ben ve mutlulukları arasındaki ayrım, kanımca Les Binet’in sıkça bahsettiği satış-aktivasyon ve marka inşası arasındaki ayrımla da kesişiyor: Aktivasyon anlık davranışsal tepkiler yaratır ama uzun vadeli hatıralar, bağlantılar oluşturması gerekmez. Marka inşası ise ancak uzun vadede davranışa etki eden hatıralar oluşturmakla mümkün. Marka inşası için bizim muhatabımız belli. Dolayısıyla öncelikle Hatırlayan Ben’in mutluluğunu incelemeye devam edelim.

Geleceğe dönüş!

İnsan hafızasının çalışmasından hareketle ve Kahneman’ın yorumuyla Hatırlayan Ben’in mutluluğunun “mutlu an”ların bir toplamı olmadığını, mutluluğun Hatırlayan Ben’in kendi hayatına dair anlattığı tutarlı bir hikâye olduğundan bahsetmiştik. İnsan hafızasının mutluluğu etkileyen, aynı zamanda bizi diğer canlılardan ayıran bir özelliği daha var: Zaman yolculuğu!

İnsan zihni bir deneyim simulatörüdür. Olası gelecekleri hayal edip sonuçlarını değerlendirir. Yaşanmamış olaylara dair gelecek hatıralar oluşturur ki biz bunlara hayal diyoruz. Zihninizde geçmişi hatırladığınızda aktif olan alanlar ile geleceği hayal ettiğinizde aktif olan alanlar neredeyse aynıdır. Bu manada hafızanız hem geçmişe hem de geleceğe uzanabilen bir zaman yolcusudur diyebiliriz. Dolayısıyla Hatırlayan Ben sadece geçmişe dair anlatılan tutarlı bir öykünün değil, aynı zamanda bu öykünün geleceğe uzanan kısmının da yazarıdır.

Hayaller = Hayatlar

İnsanların gelecekle olan ilişkisiyle ilgili aklımızda tutmamız gereken önemli bir özellik var. İnsanlar iflah olmaz iyimserlerdir. Bunu İyimserlik hatası olarak adlandırıyoruz. Sağlık risklerinden finansal risklere, duygusal ilişkimizin yürüme ihtimalinden, kurduğumuz işin başarılı olma şansına hayatımıza dair birçok konuda bize doğru istatistiki bilgi verilse bile orta vadede inançlarımızı kolay kolay değiştirmiyoruz. Türk akademisyenlerin çok değerli çalışmalar paylaştığı Evrim Ağacı sitesinden alıntılayarak açalım: “Doğa insanları mutsuz kılan özelliklerini sürdürme değil, mutlu kılan özelliklerini ön plana çıkarmaya ve gelecek nesillere aktarmaya meyillidir. İnsan beyninde, pozitif deneyimleri üretmek için ayrılan bölüm, negatif deneyimleri üretmek için ayrılan bölümden daha fazladır. Pozitif deneyimler için ayrılan kısım, negatiflere oranla yaklaşık beş katı oranda daha fazladır.”

Bu çoğu sektör için etik çerçevesinde kullanılmak kaydıyla birçok fırsat barındırsa da örneğin sağlık, sigorta gibi sektörler için ciddi bir bariyer. Geçtiğimiz yıllarda Prudential’ın Psikolog Daniel Gilbert ile yaptığı başarılı kampanya serisinde eğlenceli deneylerle insanları bu risklere karşı daha uyanık hale getirmeye çalışıyorlardı. Örneğin Magnet Deneyi adlı çalışmada Gilbert onlarca katılımcıya son beş yılda başlarına gelen önemli olayları soruyor. İyi olaylar sarı, kötü olaylar ise mavi magnetlerle dev bir duvara iliştiriliyorlar. Aynı çalışma yan duvara, gelecekteki beş yıl için beklentileri ile de yapılıyor. Sonuç görselleştirme açısından muazzam; ilk duvarda dengeli bir dağılım varken, ikinci duvar neredeyse sapsarı!

Empati ve özgecilik

Hatırlayan Ben’in mutluluğu ile ilgili bahsedeceğim/hatırlatacağım son nokta empati ve özgecilik. Daha önce empati kurmamızı sağlayan “Gandi” nöronlarından Duyguların Politiği, Politikanın Duyguları yazısında bahsetmiştik. 2015 Dünya Mutluluk Raporu’na göre de mutluluğun en güçlü belirleyicilerinden biri, bireyin sosyal ilişkilerinin kalitesi. İnsanlar sosyal izolasyona uğradıklarında, fiziksel acı anında aktif olan beyin bölgelerinin çoğu aktif hale geliyor, yani bir nevi fiziksel olarak acı çekiyorlar. Sosyal bağları artıran davranışlar (özgecilik ve empatik davranışlar) ise kültürler arasında tutarlı bir şekilde insanları mutlu ediyor.

Hatırlayan Ben ile manalı ilişkiler kurmak isteyen pazarlamacılar tam da bu noktada Cialdini’nin karşılıklılık ilkesine başvuruyorlar. Arada açıp tekrar okumakta fayda var sanki, ne dersiniz?

Yeniler