Beğensek de beğenmesek de bizi bugünlere başarılı taklit yeteneğimiz getirdi, rasyonel karar verme yeteneğimiz değil.

İnsan türü birçok açıdan olağanüstü bir başarı yakalamış durumda. Çok kısa sayılabilecek bir süre içerisinde yaşanması en zor yerlere bile yerleşebilen, dünyanın hâkimi olan bir türüz. Bu kadar başarılı olduğumuza göre bizi diğer türlerden ayıran çok büyük genetik farklılıklar olmasını beklemek hakkımız. Ne var ki yakın akrabalarımız şempanzeler ve bonobolar ile yüzde 98 oranında aynı genlere sahibiz. Genetik farklılıktan gelmiyorsa o halde zekâmızdan kaynaklanıyordur diyebilir miyiz?

Kuşkusuz zeki ve yaratıcı bir türüz. Ama bu sadece bize özel bir durum değil. Mesela şempanzeler kısa süreli hafıza testlerinde bizden çok daha iyi skorlar alabiliyorlar, oyun teorisi testlerinde de insanları geçebiliyorlar. Bir başka örnek; kargalar inanılmaz problem çözme becerisine sahipler. Yaya geçitlerine ceviz bırakıp arabalar üzerinden geçip kırdıktan sonra kırmızı ışık yandığında karınlarını doyurabiliyorlar.

Bizi belirli oranlarda zekâ ve kültüre sahip diğer türlerden ayıran, bugünkü hâkimiyetimizi getiren şey ise kümülatif kültür. Yani kültür biriktirebilmemiz. Bugün bize bu çok kolay geliyor. İnternet elimizin altında. İnsan uygarlığı her gün daha fazla bilgi üretiyor, paylaşıyor. Uygarlık ve nimetlerinin türümüz için çok yeni olduğunu aklımızda tutarsak, bizi diğer türlerden ayıran bu özelliğin değerini daha iyi anlayabiliriz.

Birikimin temel kaynağı: Kopyalama

İnsan grupları yazıdan bile önce bilgi biriktirebiliyorlardı. Bu sayede birçok şeyin tekrar tekrar keşfedilmesi gerekmiyordu. Her yeni kuşak, var olanın üzerine bir şeyler ekleyerek bizi bugüne getirdi.

İşte bu bilgi birikiminin temel kaynağı kopyalama. Buna sosyal öğrenme veya taklit de diyebilirsiniz. Bizi diğer türlerden, yakın akrabalarımızdan ayıran temel özellik müthiş kopyacılar olmamız.

Andrew Meltzoff ve Keith Moore, 1977 yılında yaptıkları deneylerde iki üç haftalık bebeklerin çeşitli yüz ve el hareketlerini taklit edebildiklerini bulmuşlardır. Doğduğumuz andan itibaren taklit etmeye programlıyız. Esther Herrman’ın 2007’de gerçekleştirdiği enteresan deneyde 2,5 yaşındaki insan, şempanze ve orangutanlara farklı testler çözdürülüyor ve hayvanlar başarılı olduklarında fındık fıstık ile ödüllendiriliyorlar. Görünen o ki üç türün ortak noktalarından biri de fındık fıstık sevmeleri. Nedensellik, nicelik ve mekâna dair testlerde üç tür de aşağı yukarı benzer sonuçlar alıyor. Ama sosyal öğrenme testlerinde insan inanılmaz bir fark atıyor. Taklit ederek öğrenmek konusunda çok becerikli bir türüz.

Çoğunlukla içgüdüsel bir şekilde kopyalıyoruz. Kıstaslarımız da belli. Çoğunluğa uyuyoruz. Grubun prestijli üyelerini taklit ediyoruz. Başarılı davranışları, o davranışları gerçekleştiren bireylerin diğer davranışlarıyla beraber taklit ediyoruz. Akranlarımızı veya bizden az büyükleri taklit ediyoruz. Kabileciyiz, kendimize benzeyenleri, şivesi jargonu bize benzeyenleri taklit ediyoruz. Sosyal ağların içinde gizli kabilelerimizin normlarına göre davranıyor, karar veriyor, oy veriyor, alışveriş yapıyoruz. Taklit etme güdümüz öyle güçlü ki intihar bile moda olabiliyor. En yakın tarihli çarpıcı örnek gençler arasında moda olan Tide Pod Challenge (Kapsül deterjan yeme meydan okuması).

Aşırı kullanım tehlikesi

Beğensek de beğenmesek de bizi bugünlere başarılı taklit yeteneğimiz getirdi, rasyonel karar verme yeteneğimiz değil. Karar vermemiz gereken çok şey var. Ve bunun için ne yeterli vaktimiz ve bilgimiz ne de yeterli işlemci gücümüz var. Karar vermek maliyetli, taklitse ucuz ve kârlı.

Influencer marketing bugün bu taklit özelliğimizin sektördeki görünen yüzü. Bunu iki anlamda söylüyorum. Tüketicilerin taklit güdüsü sebebiyle influencer marketing başarılı ama aynı zamanda bizim taklit güdümüz (biz de insanız sonuçta) sebebiyle aşırı kullanılma tehlikesiyle karşı karşıya. Ogilvy Trends 2018 raporunda etraflıca analiz edilen bu aşırı kullanım tehlikesi influencer marketing’i daha standartları oturmadan hızla etkisiz bir yönteme dönüştürebilir.

En az influencer marketing kadar etkili olan zayıf sosyal bağlarımızın kararlarımıza etkisini ise bir sonraki yazımızda inceleyelim.

Yeniler